15 Ocak 2016 01:00

'Ya bizdensin ya da düşman' stratejisi

'Ya bizdensin ya da düşman' stratejisi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümetin Kürt sorunu politikalarını eleştiren Barış için Akademisyenlerin “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı açıklamasına, Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, çok sert biçimde karşı çıktı. Daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Aydın müsveddeleri. Siz karanlıksınız karanlık!” suçlamasının arkasından Hükümetten, AKP sözcülerine, Sedat Peker’den MHP’ye, YÖK’ten Rektörlere, Cumhurbaşkanının işaretiyle harekete geçen “milli akademisyenler”den savcılara kadar geniş bir yelpazede karşı saldırı başlatıldı.
Kimi üniversite rektörlerinin ve YÖK’ün Erdoğan’ın çağrısından ve suçlamalarından “vazife” çıkararak, bildiriye imza koyan öğretim üye ve yardımcıları hakkında soruşturma açmaları, yanı sıra yandaş basının da önderliğinde tüm üniversitelerde AKP ve onun politikalarına karşı olan tüm öğretim üyelerinin tasfiye edilmesi için de bir kampanya başlatılmış bulunuluyor.

YA BİZDEN YANASINIZ YA TERÖRDEN!

Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, görünüşte “hendekler”den, “çatışmalar”dan ölen asker ve polislerden söz ediyor; sanki bütün girişimlerini bu kanlı sürece son vermek için yapıyor görünüyor. Ama gerçekte amaçları daha farklı. Tersine “terörü”, “terörizmi”  amaçlarını gerçekleştirmek için; “tek parti tek lider yönetimi”nde, “muhafazakar toplum inşası” amacını gerçekleştirmenin bir dayanağı olarak kullanmak istiyorlar. Onun için de bugün; “Ya bizden yanasınız ya da teröristten” denklemi üstünden bir yarılma yaratmak üzere Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, dayanaklarını yenilemek, toplumun geniş kesimlerini arkalarına alarak amaçlarını gerçekleştirmek istiyor.

BUSHÇULAR DA BÖYLE YAPMIŞTI!

Bunu 2001’de New York ve Washington’a yönelik el Kaide saldırılarının arkasından George W. Bush yönetimi yapmıştı. Bushçular, dünyayı; teröre karşı ABD’nin yanında olan ülkeler ile “terörist ülkeler” ve “teröristlere yataklık eden ülkeler” olarak bölmüş; tüm diğer ülkeleri de ya ABD ya da terörist ülkelerin yanında yer alacak biçimde tutum almaya zorlamıştı! AKP de şimdi Türkiye toplumunu, ya AKP Hükümeti ve Cumhurbaşkanı ya da “terörist” dediği Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olanlar olarak bölünmeye zorlamaktadır. Ve bu bölünmede çok büyük çoğunluğun kendinden taraf olacağını var saymakta, geri kalanları da bulundukları yere göre, baskı yöntemleriyle tavır almaya zorlayan bir kulvara girmiş bulunmaktadır.

Buraya; “Ya bizden yanasınız ya da teröristlerden!” ayrıştırmasına gökten gelinmedi. Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, adım adım, en azından 1 Kasım seçiminden aldıkları gücü, rakiplerine karşı bir saldırıya dönüştürme planı dahilinde buraya geldi.

Nitekim, “hendekler” ve bölgedeki hizmetlerle ilgili DBP’li belediye yöneticilerinin suçlanması, DBP’li belediyelere “kayyum atanması” için hazırlıklar,  sağlıkçılar ve eğitimciler başta olmak üzere, “milli olmayan”, devletten maaş alan görevlilerin tasfiyesini amaçlayan suçlamalarla… sürdürülen girişimler, Barış için Akademisyenler İnisiyatifinin çıkışına yönelik tepkiyi kullanarak yeni bir aşamaya taşındı. Bu aşama, tüm üniversiteyi de hedef alan ve Hükümetin politikalarına karşı tutum alan akademisyenleri “aydın müsveddesi”, “Karanlık”, “terörü destekleyen öğretim üyeleri ve yardımcılarının üniversitelerde barındırılmayacağı”nın ilan edilmesi, savcılıkların, Rektörlerin ve YÖK’ün harekete geçirilmesiyle biçimlendi. Ve bu 1 Kasım seçimi öncesinde Erdoğan tarafından ortaya atılan, “yerli ve milli” olanla “olmayan” ayrımı şimdi; “Teröre karşı olan ve teröre destek olan” “ayrışması” olarak formüle edilmektedir. Ama gerçekte bu formülasyon, “AKP ve Erdoğan’ın amaçlarıyla birleşen ya da ona karşı olan” biçiminde bir ayrıştırmanın üstünü örtmek için kullanılmaktadır.

ADIM ADIM TOPYEKÜN SALDIRIYA!

Bu elbette matematiksel bir denklem, öylesine propagandif bir işlev görsün diye yapılmış bir formülasyon değildir. Tersine bu formülasyon Erdoğan-Davutoğlu’nun bundan sonraki “iktidar stratejisi”nin ifadesi olan bir formülasyondur.
Bu stratejiyle Erdoğan-Davutoğlu yönetimi ve AKP;
1- Üniversiteler, yerel yönetimler, sağlık, eğitim, gibi hizmet alanlarından muhalifleri tasfiye ederek bu kurumlarda AKP kadrolaşmasını sonuna kadar götürmeyi,
2- DBP’li ve muhalif belediyelerin yönetimlerine el konulmasına varan girişimlerle buraları kendi mevzileri olarak kullanmayı,
3- AKP’nin muhafazakar toplum inşasının engeli görülen tüm vakıf, dernek, oda, cemevi, siyasi parti ve çevrelerin ezilip sindirilmesini amaçlamaktadır.

Bu mücadelenin bugün geldiği yerde mevzilenme böyle biçimlenmektedir. Türkiye’nin demokrasi güçleri, ilerici demokratik güçleri bunu bilerek mevzilerini güçlendirmek, mücadele zeminini genişletecek girişimleri yapmak durumundadırlar.

BU DENKLEM KURANIN ÜSTÜNE YIKILABİLİR

Örneğin Barış için Akademisyenlerin bildirileri karşısında başlatılan saldırı kampanyası CHP üstünde ilk etkisini göstermiş, CHP yönetimi bildiriyi destekleyen ve desteklemeyenler olarak bölünmüştür. MHP de Barış için Akademisyenlerin bildirisi karşısında, Hükümete sorun çıkaran itirazlarını bir yana bırakarak,  Hükümete, üniversitelerden bu “muhalif” öğretim üyesi ve yardımcılarının temizlenmesi için “açık çek” vermiştir.

Önümüzdeki günlerde Erdoğan-Davutoğlu cenahından yeni girişimler ve bunların yol açtığı sonuçları daha iyi göreceğiz. Ancak şu da bir gerçek ki, bu tür ayrıştırmalar kağıt üstünde görüldüğü kadar sorunsuz olmaz. Tersine bu tür ayrıştırmaların, ayrıştırmayı yapanların istediklerinin tersine sonuçlar doğurması daha muhtemeldir.

Nitekim Bushçuların, “Ya bizdensiniz ya da teröristlerden yanasınız” ayrımı Bushçuların üstüne yıkılmıştı.
Bu yüzden de Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, şimdi; “Ya bizdensiniz ya da teröristlerden” derken kendi politikasını desteklemeyen herkesi karşısına almayı da göze almaktadır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa